Bir varmış bir yok muş hayat
İnsan bedeni yer yüzünde gezinirken, ruhu ise hayaller denizinde, gerçekler gemisinde yol alıyor. Sen iki olgunun içinde bir var olmak isterken zaman yad ellere yol alıyor. Giderken etinden, ruhundan, canından az az alıyor. Sanki pamuk ipliği gibi incecik zarif. Her bir telinin, bir güzelliği, her bir kopan telinin, bir kötülüğünü de asılıyor. Öyle asılıyor ki sonunda sonu gelen makara gibi, hayatını da asılıyor.Asılıyor götürüyor yad ellere.
İşte ben hayalimi, bu hayatımın üzerine kuruyorum. O pamuk ipliğine renk renk boyalar sürmek istiyorum. Öyle olsun ki renkler, ortaya bir resim çıksın.
Zamanın gittiği yad ellerde, asıldığı ipime baksınlar. Baktıklarında hayatımı görsünler her renklerde. Görsünler ipimin her yerini, renk renk boyamaya çalıştığımı. Ama bilemeyecekleri bir şey olacaktır. Bu renkler neden belli bir zamana kadar solukmuş? Belki anlarlar zamanla. Boş verdim onları. Ben şimdiye bakıyorum.Anlamaya çalışıyorum soluk geçen renklerimi. Aslında hayatımın bir kısmını...
Hep geç kaldım her şeye. Belki renkleride o yüzden hızlıca çala kalem sürdüm. Ondan soluk çıktılar. Geç kaldım, geç anladım hayatı. Belki o zaman doldurmaya çalıştım her telini her renge... Her rengi kullandım...Abarttım. Abarttım çünkü başka istediğim renkler değişti. Başka renkler oldu onlar. O renkler değişsin diye kâh güzel, kâh çirkin bir karışım çıktı. Ah ben işte, ben böyle bir şeyim işte. Durmuyor zaman asılıyor, durmuyor, gidiyor. Sen ki sadece iğne kadarsın. Ufak bir iğnenin, ufak bir alanı kadar boyarsın işte. Aklıma takılan hep o alandı. Ne kadardır o ? Neden vardı? Ne lüzumu vardı? Hayat dediğin boyamak ise ipliği. Bir iğne kadarsan eğer, o alanda ki geçen zaman ne kadardı? Ne kadar boyayabilirdin? Aklına takılanlar bunlar olmalıydı. Cevap belliydi, hayat belki bir saniye bile değildi.Gözünü açtın değiştin.Gözünü kapattın sen gittin. Gördüğün sen göremediğin hayalindi...
İşte ben hayalimi, bu hayatımın üzerine kuruyorum. O pamuk ipliğine renk renk boyalar sürmek istiyorum. Öyle olsun ki renkler, ortaya bir resim çıksın.
Zamanın gittiği yad ellerde, asıldığı ipime baksınlar. Baktıklarında hayatımı görsünler her renklerde. Görsünler ipimin her yerini, renk renk boyamaya çalıştığımı. Ama bilemeyecekleri bir şey olacaktır. Bu renkler neden belli bir zamana kadar solukmuş? Belki anlarlar zamanla. Boş verdim onları. Ben şimdiye bakıyorum.Anlamaya çalışıyorum soluk geçen renklerimi. Aslında hayatımın bir kısmını...
Hep geç kaldım her şeye. Belki renkleride o yüzden hızlıca çala kalem sürdüm. Ondan soluk çıktılar. Geç kaldım, geç anladım hayatı. Belki o zaman doldurmaya çalıştım her telini her renge... Her rengi kullandım...Abarttım. Abarttım çünkü başka istediğim renkler değişti. Başka renkler oldu onlar. O renkler değişsin diye kâh güzel, kâh çirkin bir karışım çıktı. Ah ben işte, ben böyle bir şeyim işte. Durmuyor zaman asılıyor, durmuyor, gidiyor. Sen ki sadece iğne kadarsın. Ufak bir iğnenin, ufak bir alanı kadar boyarsın işte. Aklıma takılan hep o alandı. Ne kadardır o ? Neden vardı? Ne lüzumu vardı? Hayat dediğin boyamak ise ipliği. Bir iğne kadarsan eğer, o alanda ki geçen zaman ne kadardı? Ne kadar boyayabilirdin? Aklına takılanlar bunlar olmalıydı. Cevap belliydi, hayat belki bir saniye bile değildi.Gözünü açtın değiştin.Gözünü kapattın sen gittin. Gördüğün sen göremediğin hayalindi...
Yorumlar
Yorum Gönder